Gündelik Bekleyiş

Uyanmak farz mıdır? Hayır bilinçlenmek değil, bayağı bildiğimiz en berbat halinle uykudan uyanmak. Hayır konuyu şuraya getireceğim, gerçekten niçin uyanırız? Tasavvufta hayat gayemiz için, peki başka?

Her insan aklından geçirmez mi derdim ama evet geçirmez, lakin ben her sabah o gün farklı bir olay, tesadüf diye bi'şey yoktur lakin tesadüf gerçekleşsin diye uyanıyorum, yani sanırım; her bir pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi ve pazar belki bir öncekinden, ya da diğer günlerden daha farklı olur kafasıyla; klişedir ama imkansız değildir, olur ya hayatının insanıyla çarpışırsın, pek birine çarpacak kafam yok gerçi, olsa olsa yere takılıp kafayı gözü yararım. Belki birinin gülüşüne denk gelirim yazdığım mısralarla, gülüşümün güzel olduğu yok ama es kaza göz yanılmasıyla biri etkilenir, yakışıklı olduğum söylenmez ama birinin bilinci yerinde değildir de öyle gelir ve mutlu bir birliktelik falan başlar diye. Neyse...

"O gemi bir gün gelecek." cümlesiyle büyümüş biri olarak her an, ordan burdan az çok ihtimaller türeterek geçen bir ömrüm var...

Tam anlamıyla ummak olmasa bile her bir gün şakayla karışık olsa dahi aklımdan geçmeyi ihmal etmedi bu düşünce, aslında çok da ciddi geçti ama şakayla karışıklaştırmaya yönelik bir çabam vardı çünkü gerçekleşmezse kötü hissedebilirdim, hayal kırıklığı diyorlar buna. Hoş, öyle falan olmadı, her gün düzenli olarak belirli umutlar edindim kalktığımda, biriyle karşılaşmak, tanışmak, etkilenmek ama dana önemlisi güzel izler bırakmak adına, ancak hiçbir gün de olmayışına karşın bir sonraki gün yine tam olarak aynı kafadaydım, işte bunun adı istikrardır, bunun adı beklemektir, kısmen aşktır ve delilik olmasa bile, olabileceğine dair keskin bir delildir...

Her gün böyle bir beklentiyle kalkan insan, buna dair hiç de ufak olmayan şüpheler barındırmasına karşın fevkalade de motive ise üstelik; nereye kadar gider bu? nedir yani bu işin sonu? En son kaça olur? Yani demem o ki bu kişi ölüp gittiğinde ardından "Aptal bir beklentiye kapılmış çaresiz bir adam" tarzında bahsedilmemesi için ne gerekir? Daha önce de bahsetmiş olmam muhtemel bir adam varmış bizim buralarda, elinde kırmızı bir gülle dolaşan yaşlı bir ihtiyar, hatta bazen bazı kadınlara verirmiş o gülü, çeker gidermiş; deli mi oluyor şimdi bu adam? hem de çoğumuz her gün tanımadığı bir hanfendiye gül verecek kadar nazik kimseler olmadığımız için sadece. Çok merak ediyorum onun hikayesini, hatta kendisini de öyle, ama ölmüş diyorlar; belki o da aynı benim gibi beklemiştir diye geçiyor aklımdan, hatta sonra benden daha akıllıca davranıp "Eli boş beklenmez" diye gülle beklemiş, hatta ve hatta "Belki de ilk adımı benim atmam gerekiyordur" diye gülleri göndünden geçenlere verip yaşlanmıştır... 

Hatta durun biz biraz daha ileri gidelim; belki de o benim gelecekten gelmiş halimdir, zamanda bir mallık yaratmasın diye bana kendini hiç göstermemiştir, bu da demektir ki benim arayışım nihayete ermemiştir. Olsun, eğer o bensem bile biliyorum ki kimi gül verdiğim insanların belki en kötü günüydü ve o günkü tek tebessümleri bendim... Görüyorsunuz işte, bu bahsettiğim öyle bir beklenti ki insanın zamanda yolculuğa dahi olağanmış gibi yaklaşmasına imkan tanıyor. Zararı yok, bu sadece biraz umut, biraz hayal gücü, biraz da beklerken zamanı geçirmeye yönelik bir düşünce hepsi bu. Beklemek sınırlarını aştırıyor insana, bilmediği ve olup olmadığı belli olmayan bir şeye değin sabretmek her gün, gece ve sabah...

Şaka bir yana gerçekten inanıyorum, aşka inanmayanlar bile gerçek aşkı bulmuşken, ben de hayatımın aşkını bulacağım, arayan buluyor zira, evet buluyor...
Eee madem bu yazıyla iyice bir tazeleniverdi umutlarım, bu gün ve her gün ziyadesiyle beklemeye varım, geldiğinde mi? Ona dair bir kısmını "Gelse""İnce Detaylı Hayaller Bölüm 1" ve pek çok yazımda da yazmıştım. Bölüm iki? onu da geldikten sonra beraber düşünürüz diye yazmadım işte...

Umarım ve inşallah ile,
Bekliyorum sevgilim,
Elin boş da, gözün yaş da olsa gel...


0 Yorum:

Yorum Gönder